Çöl ve denizin buluştuğu yerde kamp...

Temmuz 22, 2008





Çantalarımız hazır, ben ısrarla kendi çadırımızı götürme yanlısıyım (geçen sene Sameh iki akrep tarafından çadırda uyurken sokulmuş ve tüm geceyi hastanede geçirmişti; çabalarım sonuç veriyor ve çadırımız da bizimle beraber yola çıkıyor.Her şey iyi tamam derken son dakika Sean’ın telefonundaki tüm acil servis numaralarını öğretmesiyle, bir an gitmekte tereddüt duysam da, yola çıktık. Sharm El Sheikh kapısında, bir Türk olarak her zamanki gibi benim pasaportum dikkatlice incelenirken, ingiliz lordlarına böyle bir uygulama yapılmayıp, zaten suratlarından anlaşıldığı üzere öyle ingilizler ki, pasaport sormaya gerek yok onlar için. Rutin olan bu pasaport kontrolünden sonra, yine rutin olan senin ülken şöyle, benim ülkem böyle kavgalarımızla Ras Mohamed’e doğru yola devam ediyoruz. (Onun ülkesi emperyalist, benim ülkemde demokrasi yok) Ras Mohamed’e geldiğimizde giriş paramız olan kişi başı 5 usd’yi verip Marsa Bareika’ya doğru yola devam ediyoruz.

Ras Mohamed Ulusal Parkı Marsa Ghozlani ile başlıyor. Marsa, arapça’da açık koy onlamına geliyor. Bu koyu daha da büyük olan bir başka koy Marsa Bareika takip ediyor. Buraya Ras Mohamed denmesinin sebebi ise, daha önceki blog yazılarında belirttiğim gibi Ras: Baş anlamına geliyor. Muhammed’in başı denilmiş, çünkü yukarıdan bakıldığnda Muhammed’in sakalı gibi gözükmekteymiş. Bu yarımada’nın en yüksek yeri 60 metre ile Shark Observatory(köpekbalığı gözlemevi) kayalığı, herhalde bu yüzden burası gözlemevi olmuş. Yarımadanın güney kısmında üç plaj bulunmakta, bunlar sırasıyla Shark Observatory Beach, Main Beach ve Yolanda Beach. Haziran ve Eylül arası burası tam anlamıyla çılgın bir bölgeye dönüyor ve her türlü heyecanlı dalış sizi bekliyor. Sadece balık değil, kanatlılara ilgi duyanlar için de bir cennet, fakat yaz ayları kanatlıları görmek için çok uygun değil. 1000 balık türü, 80 bitki türü, 220 kuş türü ve 14 memeli türü ile 218 mercan türü fauna zenginliğini olan bu park Mısır Hükümeti tarafından 1983 yılında kurulmuş.


Kampa varıyoruz, girişte turizm polisleriyle karşılaşıyoruz, akşam 6’dan sonra dalış yapmanın kesinlikle yasak olduğu konusunda uyarılıyoruz. Kampta iki Mısırlı aile dışında kimse yok, tek dalgıç Sean ve ben. Burası henüz keşfedilmemiş bir bölge, botlar koyun karşı tarafına gidiyorlar. İlk iş olarak çadırımı kurmaya başladım, kamptaki çadırlar, her bir yanı açık olan, her türlü böcekle kaynaşmaya müsait çadırlardan. Her ne kadar hamamböceği familyasıyla yakınlaşsam da (feci iriler, ama artık onları doğal karşılamaya başladım, internet cafe’de bu bloğu yazarken bile masanın üzerinde küçük hamamböcekleri dolaşıyor. Küçük dediklerim, istanbul için büyükken burası için gerçekten küçük kaçıyor), yine her tarafı kapalı olan bir çadıra ihtiyacım var derken hayır-olamaz... Bir saat oldu çadırı kurmayı beceremedik, zaten kursak da akşam çıkacak olan rüzgar fırtınasında kesin başıma yıkılırdı. Pes ediyorum ve eski usul çadırda uyumayı kabul ediyorum. Fotoğraf ekipmanımızı kurar kurmaz, kendimizi denizde bulduk. 2 metrelik bir mesafe ve 70 cm derinliğinden sonra 14 metrelere ve daha sonra da drop-off’a düşüyor. Kumluk alanın üzerine inşa olmuş mercan grupları. Burası internette gördüğüm büyüleyici fotoğraflar gibi... Hafızamdaki en iyi mercanlar burdakiler olarak kalacak gibi gözüküyor. Tüm dalış büyüleyiciydi ve ilginçti... Nasıl açıklamak gerekir bilmiyorum ama yalnızlık duygusuna kapıldım denizin altında(yukarıda ve aşağıda hiç kimse yok, bir adet badim olsa da, fotoğraf çektiğimiz için birbirimizden oldukça uzaktayız). Dalışın sonunda 1 cm boyunda bir balıkla karşılaştık. Sürekli hareket halinde olduğundan fotoğraflamak için epey uğraştık. Uzun bir süre onunla vakit geçirdik, dalış sonunda kameradan ne balığı olduğunu anlamaya çalıştık. Tam isabetli bir atışla Starry Puffer olduğu konusunda bingo yaptım. Gözleri ve ağız yapısı sayesinde tahminimi yaptım.


İkinci dalış, tam ters yöne oldu, saat 6 olmultu ve bir anda canlı sayısı fazlalaştı. Kabuklularda etrafta gözükmeye başladı. Dalışın sonuna doğru bir great barracuda ile karşılaştık. Pat diye birden karşıma çıktı diyebilirim.


Akşamları ay çıktığında iki tane eagle ray ortaya çıkıyormuş, kamp sahibinin dediğine göre, fakat bize denk gelmedi. Akşam yemeğinde balık vardı, dalıştan sonra balık yiyemeyen insan türü olarak diğer yiyecekleri tercih ettim. Ardından ateş etrafında oturup, yıldızları seyredip, uzun pozlama ile uçak fotoğrafları çektik.Ateşte marshmallow yedik. Uykudan önce ayakkabılarınızı çadırın önünde bırakmayın foxes’lar ayakkabı ile oynamaya bayılıyorlar, sabah bulamazsınız uyarısıyla karşılaştık. “Nasıl yani” moduna geçtim. O kadar yakın olacalar mı derken, evet cevabından sonra, endişelenmememi, onların zararsız oldupu söylediler. Bu arada deli bir rüzgar başladı ve ben çöl rüzgarı neymiş öğrendim. Normalde böyle rüzgar olmazmış, şansımıza denk gelmiş. Kısaca sabah 5’e kadar uyumadım, köpek, foxes ve rüzgar sesleriyle çadırda oturdum. Neyseki ayışığı sayesinde öyle fazla karanlık değildi ve fener kullanmama gerek kalmadı. Bu arada tuvalet yürüyerek 5 dakika uzaklıkta, denemedim bile... Köpekler durmadan uludu, kimi zaman çadırın yanına gelip havladılar. Rüzgar çadırı başıma yıkacak gibiydi, fakat anladım ki eski tip çadırlar epey dayanıklıymış, bizim modern çadırlarımız bu rüzgara dayanamzdı sanırım. Sabah 5’te uyumuştum ki, 6’da Sean tarafından hadi dalış yapacağız diyerek uyandırıldım. Sabah saatlerinde whale shark görme olasılığı çok yüksekmiş burada, eğer beni tuvalete götürürsen dalarım dedim. Ekipmanımı kur dememe gerek bile kalmadı, çoktan kurmuştu. Böyle zamanları iyi değerlendirmek gerekiyor. Tuvalet doğal olarak rezaletti, sifonu çektiğimde su yoktu bende bir musluk koluna benzer bir şey gördüm, o kolun sifona su yollayacağını düşündüm, fakat bazen düşünmemek benim için daha iyi bir seçenek olsa gerek. O kolu çevirdim ve dört bir yandan su fışkırdı, tepemde asılı olan duş, lavabo, ve ne kadar musluk benzeri şey varsa aynı anda çalışmaya başladı. Sabah duşu aldım da diyebiliriz. Heyooooooo, dalış ekipmanımı kurmanın yanında bir de bonus kazandım, twinkies ve sütlü nescafe... Dalışa başlıyoruz, görüş mesafesi öyle çok iyi değil, Sean ile aramızda nerden baksan 20 metre var, dakika tuttum 4 dakika bana hiç bakmadı bile(dırdır edebilmek için yeterli bir süre bu, kazalarda 4 dakika en önemli, zaten tek önemli andır, her ne kadar 7 dakika nefes tuttuğunu söyleyenler olsa da ben 4 dakikayı kendime hedef alırım, bu 4 dakika nefes tutabileceğim anlamına gelmesin, 30 saniye bile nefes tutamam ben). O da ne bir eagle ray kahvaltı yapıyor ve ben yine her zamanki aptallığı yapıp, Sean’da görsün diye suyun altında taklalar atıyorum, kornam yok, tank topumu tankıma takmayı unutmuşum. Hayır dakikalar boyunca bir insan hiç mi kafasını çevirmez, o sırada felaket senaryoları kuruyorum kafamda, eğer başıma bir şey gelse gerçekten şansım yok... Tek çare yüz dokun, geri gel. Acı ama yaptım. Güzel bir kare fotoğraf bile yakalayamadık eagle ray ile...Dalışlarla ilgili yazacak öyle çok ilginç bir ayrıntı yok, sadece bir dalış berbattı, 2 metre suda 30 dakika geçirdik bir kaç nudi ya da kabukluya rastlarız diye ve benim paletlerim bunun için müsait değildi, fakat yine de ilginç şeyler yakaladık. (yakaladık kelimesi göz ile yakaladık anlamında). Kısacası kamp için yazılması gereken tek şey, harikaydı. 3 Yıldır sürekli Sharm’a geliyorum, yazlarımı burada geçiriyorum, fakat böyle bir kampı ilk kez yaşadım. Bu arada kamp alanında elektrik de yok. Geceleri mum ışığı ve ateş...

You Might Also Like

1 comments

  1. And also we ensure that when we enter in this specific blog site we see to it that the topic was cool to discuss and not a boring one.

    YanıtlaSil

Popular Posts

Like us on Facebook

Flickr Images

Subscribe