Bu dünya çok vahşi!

Eylül 22, 2009




Dün sabah, oturma odasından gelen korkunç bir gürültüyle uyandım ve koşarak olan biteni anlamaya çalıştım. Bir de ne göreyim, uçuşan bir serçe ve onun peşinden zıpyarak her yeri yıkıp geçen kedim Bruce. Zavallı serçeyi kurtaramadım, bu kedilerin doğası da olsa, kedilerim ne zaman bir kertenkele, kuş, kelebek ya da güve(kelebek gibi koskocaman bir güve çeşidi var burada)ile eve gelsinler, bir kurtarma operasyonu yaşanıyor evde. Köpeklerin kedilere yaptığı vahşeti, kediler de bu canlılara yapıyor ve bunun adı doğa. Bense garip bir şekilde doğaya itiraz eder gibi, kedileri köpeklerden, kuşları kedilerden kurtarmaya çalışıyorum.
Çoğu zaman sualtı fotoğraf sitelerinde balıkların avını yakalarlarken ki görüntülerine rastlamışımdır, öyle duygusalım ki bu konuda iki balığı kavga ederken görsem elimde olsa ayırmaya çalışırım. Hele suyun altındaki görme(bakmak ile görmek ilişkisindeki görme) duyum geliştikçe, diğer balıklar tarafından incinmiş yaralı balıkları gözüm daha bir görür oldu. Bu yarası ağır balıklar, büyük ihtimalle enfeksiyon kapıp ölecekler, komik bir benzetme ama zaten sualtında herkes birbirini yeme derdinde. ..Günbatımı dalışı sırasında öyle bir görüntüyle karşı karşıyasınız ki, küçük balıklar güvenli yuvalarına gitmeden önce son bir şeyler yeme derdinde, büyük balıklar biliyor ki küçük balıkların hepsi av derdinde ortalıktalar, bu yüzden av için büyük balıklar da ortadalar. Yani halil ibrahim sofrasına dönüşüyor sualtı o saatlerde.

Yolanda Resif’inde sadece bir kez günbatımı dalışı yapabildim bugüne kadar, ikincisini de yapmak istemem doğrusu, boyumdan büyük onlarca giant trevally balıkları(muhtemelen sizden büyük değillerdir, benim boyum 1.62, nerdeyse her şey benden büyük :-) av için Yolanda Resif’in arkasındaki lagunada yiyecek bir şeyler bakıyor, baraküda sürüsü bir yanda, diğer trevally türleri sürüler halinde, Yolanda Resif’inde sürülerin zengin olduğu bir çok gün geçirdim ama böylesini ilk defa gördüm, çünkü herkes bir yiyecek derdindeydi bu sefer. Köpekbalığı dışında(biraz daha kalsaydık kesin görecektik ama zaman problemiyle 30 dakikalık bir dalış yapabildik)görebileceğimiz her şeyi gördük ve büyüleyiciydi.


Yaralı balık demişken, işin acısı sadece balıklar birbirini yaralasa bir derece, o kadar çok bir yerlerinden kancaya takılmış balık görüyorum ki, burası dünyada yasakların en iyi uygulandığı yerlerden biri bile olsa, o kadar çok yasadışı avlanan var ki, bunu rastaladığınız kancalı balıklardan anlayabiliyorsunuz.
Çocukken Erdek’te tüm çocuklar balık avlardık, suya oturur, bacaklarımızı iki yana açarak bir havuz oluşturur, kumda sürüne sürüne o havuzu içinde balıklarıyla kıyıya getirir, yakaladığımız balıkları boş yoğurt kovalarımızın içine koyardık. O zamanlar yakaladığımız balıkların adını kum balığı ile kaya balığı diye bilirdik, ha bir de nerden baksanız günde 20-30 deniz atı yakalardık her çocuk... Kovadaki su ısındıkça denizden yeni su takviye eder, akşam evlerimize dönene kadar hapishanelerimizde tutar, dönerken de tekrar denize salıverirdik(biz onları hapsettiğimizi bilmezdik o zamanlar). Sean ile denizatları’ndan konuşurken hep derim ki, bu denizatlarının türünün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmasının sebeblerinden biri de kesin benim. İşin esprisi bir yana, biz belki balıkları öldürmedik, belki de biz salıverdikten sonra yaşattığımız stresten öldüler, bilemem; ama o günlerde kimse söylemedi bize, onları doğal ortamında sevmenin güzelliğini ve nasıl zevk alınabileceğini, tıpkı sokakta kedi kovalayan çocuklara, bunun daha eğlenceli ve zevlkli olanının kedilerle oynamak olacağını öğretmediği gibi.

You Might Also Like

0 comments

Popular Posts

Like us on Facebook

Flickr Images

Subscribe